25 Kasım 2015 Çarşamba

Bir hastanın günlüğü


1. gün. Hastanede ilk günüm. Ameliyat bekliyorum. Bazı değerlerimin normale gelmesi gerekiyormuş. 14.05.2015

1. güne ek. Günlük tutmaya karar verdiğim iyi olmuş. Akşama kadar canım sıkıldı. Yazacak bir şey de aklıma gelmiyor ama en azından ne yazıcam diye düşünürken vakit geçiyor. 14.05.2015

2. gün. Gece rahat uyudum. Sabah erkenden ilaç için gelen hemşire olmasa uyumaya devam edecektim. Sonra uyku tutmadı. TV'deki kadın programlarını izliyorum. 15.05.2015

3. gün. Haftasonu olduğu için epey ziyaretçim var. Yoruldum biraz. Her gelene hastalığım hakkında açıklama yapmak çok sıkıcı ayrıca. 16.05.2015

5. gün. Ortalık sakindi bugün. Doktorum uğradı, bir süre daha beklememiz gerektiğini söyledi. Bekleriz napalım. 18.05.2015

8. gün. Yemekler fena değil. Artık tüm hemşire ve hastabakıcıların isimlerini biliyorum. Çok iyi insanlar. Akşam şampiyonlar liginde bizim takımı izledim. Yenildik. 21.05.2015

13. gün. Çıkıp koridorda dolaşıyorum ara sıra. Hastaları da tanımaya başladım. Benim gibi uzun süredir kalan iki hasta daha var. 26.05.2015

21. gün. Yeni bir doktor geldi. Öbürü ayrılmış. Hemşirelere bir sürü talimat verdi. Yeni testler, yakın takip falan filan. Canım sıkıldı. 03.06.2015

34. gün. Bir aydır burdayım, inanamıyorum. Değerlerim bir türlü normale dönmüyor. Biri dönse diğeri bozuluyor. Ameliyat risklerinden bahsediyorlar. 16.06.2015

55. gün. Sigorta ile görüştüm, sorun yok dediler. Tanıdığım hiçbir hasta kalmadı. Uzun süre kalanlardan biri öldü. Koridorda ağlaşan insanları dinledim. 07.07.2015

16 Eylül 2015 Çarşamba

Tophane


Şimdilerde nargilecileri ile bilinen semt. Tophane’ye geldiğinizi tophane binası ve iki tarihi camisinden anlarsınız. Camilerin arasındaki Tophane çeşmesini de unutmamak lazım. Biraz içerilerde yüz yıllık İtalyan stili binalar yetmişler laz mimarisi apartmanlar ile birlikte sokakları gölgelendirirler. Karabaş mahallesi hariç hemen her yer yokuştur. Dinamiktir sokaklar. Yuvarlanan şeylerle de oyun oynamak zordur. Toplar, misketler hep Boğazkesen'e gitmek ister. Şimdi asfalt olan sokaklar eskiden Arnavut kaldırımıydı. Ondan önce de doğal taşlardan örülmüş bir zemindi. Efes’te yada Pompei’de yürürken ayağınızın altındaki yol ne ise karartma günlerinde Tophane’deki sokaklar da oydu. Son karartma Kıbrıs harekatı zamanıydı. Boğaz köprüsünden ilk kez geçtiğim yıl. 

Çeşitli kökenlerden insanlar bulunur Tophane’de; Arap, Kürt, Ermeni, Muhacir, Laz, Rum. Eğer Tophane’de büyümüşseniz, günümüzde çokça yapılan etnik tartışmalara bir garip bakarsınız, anlam veremezsiniz. Arap ve laz kankalarla saatlerce top oynayıp Maria teyzenin soğuk suyunu içmiş, paskalyada yumurta boyamışsınızdır, bunun bir Hristiyan adeti olduğunu öğrenmeden yıllar önce. Rumlar pek kalmadı artık. Eski yüzleri hatırlamakta insan güçlük çekiyor fakat Hamdi amcayı unutmuyorum. Yuvarlak gözlükleri vardı. Büyük Postanede telgrafçıydı. İngilizler geldikten sonra ortalardan kayboldu. Biz vuruldu sanıyorduk ama Ankara’ya kaçmış. İşgali ilk o haber vermiş Ankara'ya. Hep Konya’yı görmek isterdi zaten. “Bizim atalar Manastır’a Konya’dan gitmiş” derdi bana, “Senin de öyle, biz Karamanoğlu'yuz, Osmanlı değil” deyip gülerdi. Kafamı karıştırırdı. Bence Ankara’dan da Konya’ya gitti. 

Gündüzleri dolaşan İngiliz askerlerine uzaktan “fakyuuu” diye bağırıp kaçışırdık. Bir kaç kere silah attılar arkamızdan. Biz ise çocukluğun verdiği salaklıkla eğleniyorduk. Geceleri ise mahallenin abileri bizi kovalayan İngilizlerin işlerini sessizce bitiriyordu. Bir süre sonra ortalıkta asker dolaşmaz oldu. Tophaneye pek yaklaşamadı İngilizler. Top müzesinin yanından Çukurcuma’ya doğru uzanan caddeye Boğazkesen denmesi o yüzdendir. İstanbul’un işgal edilemeyen tek semtinin gururudur. 

12 Eylül 2015 Cumartesi

Sesler


- Şimdi biz bunları yakalayıp buraya getirsek ve çalıştırsak yasal bir engel çıkmaz yani.
- Özel yeteneklileri ve mental kapasiteleri 620’nin üzerinde olanları ayıklarsan öyle de denebilir.
- Kendi gezegenlerinde yok mu MK benzeri bir şey.
- Var. IQ diyorlar. Yeterince güvenilir. MK620, 140 IQ’ya karşılık geliyor. Bizim ortalamamız MK1000 ise 226 IQ.
- Ne diyorlardı kendi gezegenlerine bir daha söylesene.
- Dünya.

Konuşmanın burasında her ne kadar en yakın arkadaşı da olsa görev bölgesindeki gezegen hakkında vermemesi gereken bilgileri verdiğini fark etmişti. Konuşmak böyle acayip bir şeydi işte. Zihinsel iletişimin yanında demode, ama çocukluklarını hatırlattığı için heyecanlı. Sonrasında konuşmanın kontrolünü kaybetmiş ve şu an uğraştığı probleme sebep olmuştu. Arkadaşının kaybolduğu gezegene sıkıntı içinde bir daha baktı. Küçük mavi gezegen, başına ne işler açacaktı kim bilir?

9 Eylül 2015 Çarşamba

Kahve


Kavrulmuş çekirdekler
Yetti artık! Biraz evvel  içtiğim Türk kahvesi, zaten bir süredir yazmaya niyetlendiğim bu yazıyı acil olarak kaleme almama sebep oldu. Önce evdekilere çıkıştım. Bu kahve aylarca bir kenarda unutulmuş bayat ötesi bir kahveyi andırıyor, marketten yeni aldığınıza emin misiniz? Evet, dediler, hatta paketini gösterdiler. Hepinizin aşina olduğu o parlak poşetin üzerinde üretim tarihi olarak dört ay öncesi gözüküyordu.  Yahu dedim, bunun çekirdeği bile üç ay dayanabiliyorken biz en bayatlamaya müsait halini dördüncü ayda içiyoruz, pes. Son kullanma tarihini görmemle klavyeye sarılmam bir oldu. Elimdeki koyu renkli toz daha altı ay kahve niyetine içilebilirdi meşhur kahvecimize göre. Yetti artık!

Tazelik

Gayet sert bir çekirdeğinin olması, kahvenin kurumuş baklagiller gibi çok uzun bir süre özelliğini koruyacağı anlamına gelmez. Süreleri çok yuvarlak vereceğim ama fark etmez, en azından fikir verir. Yeşil çekirdeğin bayatlama süresi yaklaşık üç aydır. Kavrulduktan sonra ise bu süre on beş güne düşer. Hadi siz yabancı değilsiniz, bir ay olsun. Çok güzel ıvır zıvırlar da satan meşhur bir kahveciden aldığım çekirdekleri ilk pişirimden sonra çöpe attım. Kim bilir ne zamandan kalmaydılar.

7 Eylül 2015 Pazartesi

Garson


İstanbul en sert kışlarından birini yaşıyordu. Dondurucu soğuğu sıkı bir rüzgar katmerliyor, yağan tipi yere konamadan gerisin geriye savruluyordu. Her daim kalabalık olan Taksim meydanında bile tek tük insan vardı. Onlar da bir yerlere sığınmaya çalışıyor gibiydiler.

Uzaktan tek kişi gibi görünen, birbirine iyice sokulmuş bir çift, meydandaki muhallebicilerin birine ulaştı nihayet. Erkek kapıyı açtı ve arkadaşının içeri girmesine yardım etti. Sıcak ve hayli nemli bir hava çarptı yüzlerine. Hemen ısınıverdiler. İçerisi kalabalıktı. İnsanların nerelere sığındığı belliydi. Boş bir masa bulup oturdular.
- Birer çorba içeriz değil mi hayatım?
- Bu havada dışarıda olan bir insan başka ne ister ki?
Bir yandan da elinde adisyon bloğu ve kalemiyle başlarında beliren garsonu süzüyordu. Ellili yaşlarda, hafif sarışın, boş mavi bakışlı bir adamdı.
- Ne arzu etmiştiniz?
- Bize iki çorba lütfen.
Bu kısa diyaloğun ardından garson uzaklaştı. Kız garsonun arkasından dikkatlice baktı ve arkadaşına döndü.
- Konuşması biraz garip değil mi?
- Nasıl garip?
- Ağır ağır konuşuyor, geri zekalı gibi.
- Gerçekten de öyle ama.

5 Eylül 2015 Cumartesi

Memleket Yolcuları




"Memleket nere?" sorusuna ne kadar doğru cevap verebiliyoruz? Ben hala Çanakkale diyorum ama yalan. Memleket Balkanlar. Ata toprağı. Kadırga'da Yorgo otururken biz bir kaç nesildir oradaydık. Yüzyıllarca toprağını sürüp suyunu içtiğin yer vatan toprağı değildir de nedir? Balkanlar hüzün demektir. Balkanlar, katledilen, anayurdundan sürülen yüz binler demektir. Balkanlar hala boğazımızdaki düğümdür.

Bu duygularla başlıyor belgesel. Hüzünlü bir müzik eşliğinde, çıplak ayakla yürürken bebesini koynunda ısıtmaya çalışan anaları, yanlarına alabildikleri üç beş şeyi yükledikleri öküz arabasının çamurlara bata çıka ilerlemesini izliyoruz bir süre. Balkanları ağza almadan önce çekilen desturun ekrana yansıması bunlar.

2 Eylül 2015 Çarşamba

Mihriban


Derin Uzay Projesi 2 Temmuz 4691
(Arissol gezegeni 39. gün)
Uzaydan gelen bir insanı bu kadar sakin ve içten karşılamaları hala kafamı kurcalıyor. Şu ana kadar hep tapınakları gezdirdiler. Duvarlardaki süsleme ve figürlere dayanarak şunu söyleyebilirim ki, bu medeniyet uzay ziyaretçilerine alışık. İniş modülünün etrafında ilk günden beri güvenlik çemberi var. Henüz DNA karşılaştırması yapmadım ama sadece dış görünümlerinden bize çok yakın akraba olduklarına eminim. Fakat Dünya'dan bu kadar uzakta bu nasıl mümkün olabiliyor bilmiyorum.

Dil sorunu tamamen ortadan kalktı. Bilgisayarın çözümlediği dili kendime yükledim. Dün akşamdan beri baş öğreticinin asistanlarıyla muhabbetteyiz. Baş öğretici buranın kralı gibi bir şey. Çok az uyudum. Bana bir doğum izletmek istediklerini söylediler ama ben pek istekli değilim. Bu tür tıbbi şeylere şahit olmaktan oldum olası hazzetmemişimdir.


Derin Uzay Projesi 3 Temmuz 4691
(Arissol gezegeni 40. gün)
Doğum olayını izledikten sonra, acilen geniş bir araştırma ekibinin buraya gönderilmesi için Dünya'ya mesaj yolladım.